"Ü" Harfiyle Baþlayan Deyimler ve Açýklamalarý Anlamlarý
Üç aþaðý beþ yukarý: Az bir farkla, az fazla ya da az eksik olmak üzere, yaklaþýk olarak."Üç aþaðý beþ yukarý anlaþýrýz, merak etme."
Üç buçuk atmak: Çok korkmak, korku içinde olmak, istenmeyen bir durum olacak diye korkup durmak.
Üçe beþe bakmamak: Alýþveriþte fiyat konusunda küçük farklarý önemsememek, almak ya da satmak konusunda cimri davranmamak."Ýstediðini üçe beþe bakma, mutlaka al."
Üç otuzluk: Yaþý hayli ilerlemiþ (kimse).
Ümidini kesmek: Artýk ummaz olmak, olacaðýný beklememek, kavuþamayacaðýný anlamak."Ümidimi kestim iyice, kocam artýk geri dönmeyecek."
Ümitsizliðe düþmek: Gerçekleþmeyeceðine, olmayacaðýna inanmak."Ümitsizliðe düþme bu kadar, belki geri gelir."
Ün kazanmak: Adý her yerde duyulmak, þöhreti herkesçe bilinir olmak."O cihana ün salmýþ bir güreþçidir."
Üst baþ: Kýlýk kýyafet, giyim kuþam."Üstüne baþýna hiç bakmaz ki o."
Üste çýkmak: Suçlu olduðu hâlde suçsuz durumda olduðunu söyleyip karþýsýndakini suçlamak."Bir an önce bu iþten kurtulmak için üste çýkmayý baþarmalýyým diye geçirdi içinden."
Üstesinden gelmek: Becermek, üzerine aldýðý iþi baþarmak, yapmak."Hiç endiþelenme sen, üstesinden gelecektir o iþin."
Üste vermek: Fazladan ödeme yapmak."Üste bir milyon verdiler ama bu arabayý deðiþmedim."
Üst perdeden konuþmak: 1. Üstünlük taslayarak konuþmak. 2. Çok yüksek sesle konuþmak."Üst perdeden konuþmaya bayýlýr."
Üstü baþý dökülmek: Kýlýk ve kýyafeti çok eski olmak, periþan durumda bulunmak.
Üstü kapalý konuþmak: Açýk, kesin ifadeler kullanmadan konuþup dinleyenin kavrayýþýna býrakmak."Niçin üstü kapalý konuþtuðunu bir türlü anlayamýyordu."
Üstünde durmak: Bir iþe önem vermek, o iþle yakýndan ilgilenmek, uðraþmak."Þu iþin üstünde dur biraz, yoksa sonun kötü olacak."
Üstünde kalmak: Artýrma ya da eksiltme sýrasýnda onda kalmak. 2. Suçlanmak."Onlar kaçýp gittiler, kabahat bizim üstümüzde kaldý."
Üstünden atmak: Baþýndan savmak, bir þeyi ödev olarak kabul etmemek, baþkasýný ilgilendirdiðini belirtmek."Bu iþ senin, sakýn üstünden atayým deme."
Üstünden dökülmek: Bir giysi bol ve biçimsiz olmak, yakýþmamak.
Üstünden (þu kadar zaman) geçmek: Aradan (þu kadar) zaman geçmek."Üstünden þu kadar zaman geçmesine raðmen hâlâ borcunu ödemedi."
Üstüne almak: 1. Alýnmak, bir hareketin kendisine karþý yapýldýðýný sanarak kaygýlanmak. 2. Bir görevi üstlendiðini kabul etmek."Her sözü üstüne alma lütfen!"
Üstüne atmak: Kendi kaptýðý bir suçu birine yüklemek."Camý kendi kýrdý ama suçu arkadaþýnýn üstüne attý."
Üstüne basmak: 1. Yerinde bir fikir beyan etmek. 2. Ýyice belirtmek."Üstüne basa basa anlat, baban çok maðdurmuþ de!"
Üstüne bir bardak (soðuk) su içmek: O iþten umudunu kesmek, o iþin olacaðýna inanmamak, parasýný ya da malýný almaktan vazgeçmek."Verecek mi? Sen o paranýn üstüne bir bardak soðuk su iç!"
Üstüne (üzerine) düþmek: 1. Bir þeyi elde etmek için çok uðraþmak. 2. (Çocuðu) sevme ya da korumada çok ileri gitmek."Þu çocuðun üstüne bu kadar düþmeyelim, þýmardýkça þýmarýyor, neredeyse baþýmýza çýkacak."
Üstüne fenalýk gelmek: Aþýrý ölçüde sýkýlmak, çok bunalmak.
Üstüne geçirmek: 1. Bir malýn tapusunu kendi üzerine yazdýrmak ya da çýkartmak. 2. Bir çocuðu evlât edinmek, kendi nüfusunu kaydettirmek."Evi üstüne geçirmiþ dedem, doðru mu?"
Üstüne gelmek: Bir þey konuþulurken ya da yapýlýrken çýkagelmek.
Üstüne gül koklamamak: Sevdiði birinden baþkasýný sevmemek, baþkasý ile iliþki kurmamak.
Üstüne (yatmak) oturmak: Hiç hakký deðilken baþkasýnýn malýný kendine mal etmek."Vakýf mallarýnýn üstüne oturdu adam, nasýl yaptý, vicdaný nasýl el verdi bilmiyorum."
Üstüne titremek: Pek fazla sevgi, özen göstermek; zarar gelmesin diye itinalý davranmak."Öðrencilerinin üstüne böyle titreyen bir öðretmen daha görmedim."
Üstüne toz kondurmamak: Bir þeyin kusur, eksiði olduðunu kabul etmemek."Çocuðunun üstüne hiç toz kondurmuyor."
Üstüne tuz biber ekmek: Bir üzüntüyü, derdi, kusuru artýracak durum oluþturmak.
Üstüne üstüne gitmek: 1. Bir konuda bir kimseye sürekli baský yapmak. 2. Güç bir þeyden yýlmayýp, sonucu tehlikeli de olsa, çekinmeden o þeyle uðraþmak."Biliyorum zor ama üstüne üstüne gitmelisin, ancak o zaman baþarabilirsin."
Üstüne varmak: 1. Bir þeyi yapmasýný zorlayarak istemek. 2. Bir kadýn, evli bir erkekle evlenmek."Demek tükürdü sana; üstüne varma, zorlama demedim mi sana?"
Üstüne yýkmak: 1. Kendi iþlediði bir suçu baþkasýna yüklemek. 2. Kendisinin de sorumlu olduðu bir iþin aðýrlýðýný baþkasýna yüklemek."Evin geçim yükünü annenin üstüne yýkmýþlar, sorumsuzca yaþýyorlar."
Üstüne yürümek: Yýldýrmak, korkutmak amacýyla saldýracakmýþ gibi yapmak; ya da saldýrmak."Öfkeyle delikanlýnýn üstüne yürüdü."
Üvey evlât gibi tutmak (saymak) : Horlamak, haksýzlýk etmek, iyi davranmamak, küçümsemek."Dokunma bana, beni hep üvey evlât gibi tuttun, ne zaman yaklaþtýysam sana köþe bucak kaçtýn benden."
Üzüm üzüm üzülmek: Haddinden fazla, çok üzülmek."Anneciði üzüm üzüm üzülüyor ama bir çare bulamýyordu."